Namazın asıl iskeletini oluşturan ve biçimini veren kıyam, rükû ve secde gibi rükünlere nisbetle kıraat, namazın zâit rüknü olarak kabul edilir. Bu yüzden, kıyam, rükû, secde ve son oturuş, gerek cemaatle namaz kılarken gerekse tek başına namaz kılarken terkedilmediği halde, kıraat, imama uyan kişiden düşer.
Kıraat nafile namazların, vitir namazının ve iki rekatlı namazların bütün rekatlarında, dört veya üç rekatlı farz namazların ise herhangi iki rekatında olması farzdır. Kıraatin ilk iki rekatta olması ise vâciptir. İkinci rek`attan sonraki rekat veya rekatlarda Fâtiha sûresini okumak Hanefî imamlardan yapılan bir rivayete göre vâcip, diğer bir rivayete göre ise sünnettir.
Hanefîler'in farz namazların ilk iki rekatı dışında Fatiha suresinin okunmasını sünnet kabul etmeleri, farz namazları iki rekat esası üzerine değerlendirmelerinin bir sonucudur. Seferde dört rekatlı namazların kısaltılıp iki rekat olarak kılınması gerektiğindeki ısrarlarının da bu noktayla ilgisi vardır.
Kıraat konusundaki bu kurallar, Hanefî mezhebinde, imam olan için ve tek başına kılan için söz konusudur. İmama uyan kişinin kıraat yükümlülüğü yoktur; kılınan namaz açıktan (cehrî, âşikâre) okunan namaz ise imamı dinler, değilse susar.
Diğer üç mezhepte ise kıraatin asgari miktarı her rekatta Fatiha suresinin okunmasıdır. İlk iki rekatta Fatiha'dan sonra Kuran'dan bir sûre veya birkaç âyet daha okumak (zamm-ı sûre) sünnettir. Bu mezheplerde kıraat, imam ve yalnız başına kılan için olduğu gibi imama uyan için de geçerlidir. Şu var ki imama uyan kişi, sessiz namazda Fatiha'yı ve ardından eklenecek bir sûreyi, sesli namazda ise Şâfiîler'e göre sadece Fatiha'yı okur; Mâlikî ve Hanbelîler'e göre bir şey okumayıp sadece dinler.
Besmele Şâfiî mezhebine göre Fatiha sûresinden bir ayet olduğu için, besmelenin okunması da kıraat vecîbesinin bir parçasıdır, yani namazın farzlarındandır. (diyanet)